Savaşlardan hemen sonra nüfusun çok azalmış olması gerekirken, neden nüfus patlaması yaşanır, hiç düşündünüz mü? Ya da şöyle soralım: Nüfus dalgalanmasının en yüksek olduğu zamanlar savaş ve büyük buhran dönemlerinin hemen sonrası olduğunu biliyor muydunuz?
Endonezya'da 1914 yılında kurulan bir komünist parti, ülkenin tarihinde kapatılması zor bir yara açacaktı. 1965 yılında tamamıyla, fiziksel olarak ortadan kaldırılıncaya kadar dünyanın en büyük komünist partisi olan PKI, Rusya'da gerçekleştirilen Ekim Devriminden ilham alan bir rüzgarla kurulmuştu. Parti gittikçe güç topluyor, radikal komünist ve anti-kapitalist bir çizgide propagandalar düzenliyordu. O dönemlerde iki kutuplu dünyada Sovyetlere yakınlaşmak Amerika'ya yakınlaşmakla aynı riskleri taşıyordu.
Hızla artan kapitalizm karşıtlığı Amerika'nın tepkisini çekiyor, batı dünyası ciddi endişeyle Endonezya'yı izliyordu. Bu süreçte ülke bir şekilde içeriden karıştırılması gerekiyordu. Düğmeye basıldı ve Endonezya silahlı kuvvetlerinin üst kademe komutanlarından birçoğu aynı gün ölü bulundu. Başsız kalan orduyu General Suharto yönetmeye başladı. Ordudaki bu şok ölümlerin faturası partiye kesildi ve "sözde ayaklanma" şiddetle bastırıldı.
Hiçbir kanıt olmamasına rağmen adeta bir cadı avı oluşmaya başlamıştı. Komünistlere karşı, halkın bir diğer yanı el altından silahlandırılmış, halk halka karşı kırdırılmıştı. Hiç bir kanıta gerek kalmadan bir kişi gecenin bir köründe evinden alınıp komünist olduğu gerekçesiyle işkenceye maruz kalıyor ve sonunda öldürülüyordu.
Buraya kadar aktardığım her şey yakın dünya tarihinin bir kısmına ışık tutuyordu. Gelelim sosyo-psikolojik analize.
Endonezya’da 70’lere kadar uzanan bu iç karışıklık ve katliamı okuduktan sonra, bu döneme ait kayıtları, doğum oranlarını içeren raporları incelediğinizde sizi şok edecek rakamlara ulaşıyorsunuz.
1880 li yıllardan 1900’e kadar ülke çok hızlı nüfus üretiminde bulunmuş. 1900’den itibaren hızlı bir düşüş var. Partinin ismini iyice duyurduğu ancak henüz pratikte bir sorun teşkil etmediği 50’li yıllarda oran %0.92 civarında. Ancak 60’lı yıllarda yapılan nüfus sayımı ile artış iki katına çıkarak %2.13 civarında gerçekleşmiştir. Parti ve ülke bu dönemde iç karışıklık içindeydi.
Birçok farklı kaynaktan araştırma yaptığınızda, o dönemlerde sinemalarda Hollywood filmleri yasaktı. Ancak ne hikmetse, bu kaos ortamını tetiklemek ve ateşini canlı tutmak için çatışma içerikli Hollywood filmleri gizliden gizliye izletiliyor, seks için özendirici faaliyetlerde bulunulduğu hemen gözünüze çarpıyor.
Yapılan alternatif araştırmalarda; Amerika’da en yüksek doğum oranları büyük ekonomik buhran döneminden, Avrupa’da 1. ve 2. Dünya Savaşları döneminden hemen sonra ciddi bir artışa sahne olmuştur.
Türkiye’de de Endonezya’daki gibi 60 yılların sonlarına doğru, diğer yıllara nazaran daha fazla doğum gerçekleşmiştir.
George Orwell’ın klasikleşmiş kitabı 1984’ü okumuşsanız, bilirsiniz. Derin kaoslar içinde yaşayan bir ülkenin insanları yaşamaya fırsat bulmadan, ya çok çalışmakta ya da yasaklara karşı gelerek, özgürlüğü deneyimlemeye çalışmaktadır. Hayat bu iki ikilem arasında akıp gider.
Endonezya’da, bir ülke kendi içinde savaşırken şiddet filmleri sözde yasaklanıyor, kapalı kapılar arkasında izlenilmesine göz yumuluyordu. İnsanlar komünistlere karşı daha fazla nüfusa sahip olmak için özendiriliyordu.
Baskı ve şiddet, toplumları güdülemek için kullanılan ve insan haklarına tamamıyla aykırı eylemlerdir. Toplumlar kendi öğrenilmiş çaresizlikleri çerçevesinde, direkt ya da dolaylı yolla belli bir strateji gereği yönlendirilebilirler; ta ki bütünü görmeyi öğrenene kadar.
コメント